Basın Konseyi, 3. yargı paketinde yapılan son değişikliklerin basın özgürlüğü üzerinde ciddi bir tehdit yarattığını açıkladı.
Basın Konseyi tarafından yapılan açıklama şöyle;
Kamuoyunda 3. Yargı Paketi olarak bilinen “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın (kısaca Tasarı) TBMM Adalet Komisyonu’nda devam eden görüşmelerinde bugün (dün)yeni bir gelişmenin yaşandığını ve Tasarı’nın Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapan hükümlerine yeni bir madde eklendiğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Buna göre, yürürlükteki mevzuatımıza göre, Türk Ceza Kanunu’nun 1. Kitabının, “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” başlıklı 9. Bölümünde:
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması
MADDE 133. -(1) Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri işlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden yarar sağlayan veya bunları başkalarına veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu konuşmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanması hâlinde de, aynı cezaya hükmolunur.
Şeklindeki düzenlenmiş olan suç tipi, Tasarı’nın 59. Maddesi ile şu şekilde değişikliğe uğratılmaktadır:
TASARI - MADDE 58- 5237 sayılı Kanunun 133 üncü maddesinin;
a) Birinci fıkrasında yer alan “iki aydan altı aya kadar hapis” ibaresi “iki yıldan beş yıla kadar hapis” şekilde değiştirilmiştir.
b) İkinci fıkrasında yer alan “altı aya kadar hapis” ibaresi “altı aydan iki yıla kadar hapis” şekilde değiştirilmiştir.
c) Üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dörtbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”
Görüldüğü üzere, Tasarı ile kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun maddi unsuru korunmakta ancak suç karşılığı uygulanacak olan ceza yaptırımı ağırlaştırılmaktadır.
Buna karşın, Tasarı ile, 133. maddenin 3. Fıkrasında yer alan, özel dinleme ve kayıt verilerini sızdırma fiilinin maddi unsuru bütünüyle değiştirilmiş ve kaydedilen özel konuşmaların hukuka aykırı olarak ifşası şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Oysa, -öğrenebildiğimiz kadarıyla- bugün TBMM Adalet Komisyonu’nda yapılan bir değişiklik ile 133. Maddenin 3. Fıkrasının Tasarı’daki düzenlemesine,
“"İfşa edilmiş verilerin basın yayın yoluyla yayınlanması halinde aynı ceza uygulanır”
Şeklinde bir hüküm eklenerek, doğrudan basın yayın organlarının yayınlarını hedef alan bir düzenleme getirildiği görülmektedir.
Benzer bir düzenlemenin, Tasarı’da “özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna ilişkin olarak 133/3. Maddesinde yer alan,
“Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dörtbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır”,
Şeklindeki hükme de eklendiği ve böylelikle, önceden ifşa edilen verilerin basın yayın organları tarafından yayınlanmasının cezalandırıldığı görülmektedir.
Belirtelim ki, daha önce bir şekilde ifşa edilmek suretiyle aleniyet kazanmış olan verilerin, haber değeri taşıması durumunda bu verilerin kamuoyuna aktarılması basın yayın organları için yalnızca bir hak değil ancak aynı zamanda bir görevdir. Çünkü, basın özgürlüğü kavramının arkasında yatan temel gerekçe, özgür bilgi dolaşımının gerçekleştirilmesi suretiyle bireylerin ve kamuoyunun bilgilenme hakkının yerine getirilebilmesidir. Bu itibarla, bilgilenme hakkını yerine getirmek işlevini üstlenen basının, haber değeri taşıyan ve halihazırda aleniyet kazanmış olan birtakım verileri kamuoyuna aktarmasını suç haline getirmek, basının haber verme, haberi kamuoyuna aktarma işlevinin engellenmesi anlamını taşır. Bu tarz bir uygulama, çoğulcu, demokratik toplum yapısı ile bağdaşmadığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 1976 yılındaki Handyside v. Birleşik Krallık kararından bugüne kadar “ifade özgürlüğü” alanında geliştirmiş olduğu standartların da ihlal edilmesi anlamını taşır.
Bu açıdan, Basın konseyi olarak, TBMM Adalet Komisyonu’nu, bugün 3. Yargı Paketi’ne eklenen ve doğrudan basın özgürlüğünü kısıtlamayı hedef alan bu düzenlemeyi yeniden gözden geçirmeye çağırıyoruz.