Slow Food'un Türkiye ayaklarından biri olan Fikir Sahibi Damaklar'ın kurucu Defne Koryürek ile Slow Food çalışmaları ve Türkiye'nin konuya bakış açısını konuştuk. İşte detaylar...
Slow Food nedir? Hangi ülkelerde faaliyet gösteriyor?
Slow Food Carlo Petrini önderliğinde 1986 yılında harekete geçen bir avuç İtalyan'ın başlattığı, 1989 itibarı ile Avrupa'da yapılanmaya başlayan ve bugün de 120'yi aşkın ülkede 100 binin üzerinde üyesiyle uluslararası nitelik kazanmış bir hareket. En kaba ifadesiyle "fast food"un temsil ettiği değerleri, gene gıda üzerinden sorgulayan ve siyasetini gıdanın geleceği üzerinden ifade eden bir hareket. Slow Food'u pek çok çevreci hareketten ya da benzer söylemleri olan diğer hareketlerden ayıran en önemli özelliği merkeziyetçi olmayışı. Ne İtalya'daki merkez ofise bağlı, bugün dünya üzerinde kurulu Slow Food birlikleri, ne de ülkelerindeki -varsa, elbette- ulusal Slow Food derneğine! Her biri yerel boyutta kurulu Slow Food birlikleri tüm meselelere "iyi, temiz ve adil" perspektifinden bakmak kaydı ile, üyeleri ve var oldukları coğrafya bağlamında değerlendiriyorlar.
Örneğin biz "İstanbul Lüfer'e Hasret Kalmasın!" derken, İzmir de "İzmir Çipura'ya Hasret Kalmasın!" diyebiliyor. Biliyorsunuz, genellikle örgütlenmesini merkezi yapan hareketler böyle bir durumda "Türkiye'nin balıkları" kampanyası yapmayı seçerler, uluslararası bağları olanlar "dünyada sucul kaynaklar tükeniyor, Türkiye'de de" derler kampanyalarında.. Biz önce kendi kapımızın önünü süpürüyoruz. İstanbul ayağı olarak bu hareketin, önce İstanbullu'nun balığına sahip çıkmasını sağlamayı seçiyoruz. aynı taş üzerine taş koyarcasına beraberliğimizden, yerel anlamda gıdasına, üretimine, sürdürülebilirliğe sahip çıkan birimlerin beraberliğine bel bağlıyoruz.
Defne Koryürek; "Slow Food Türkiye'de pek çok noktada yer alıyor"
Slow Food Türkiye'de ne gibi çalışmalar gerçekleştiriyor?
Slow Food'un Türkiye'de pek çok noktada var. Ege özellikle hızlı ve çalışkan. İzmir, Foça, Seferihisar, Yenipazar, Tire, Alaçatı, Urla... İstanbul'da ise üç taneyiz, Fikir Sahibi Damaklar'ın yanı sıra Balkon Bahçeleri ve Yağmur böreği adlı iki ekip daha var. Bunların haricinde Kars'dan, Samsun'a, Gaziantep'ten Çanakkale'ye yayılıyoruz. Haliyle her bir noktada farklı öncelikler var. Her bir grubun üyelerinin öncelikleri de başka.
Örneğin biz, Fikir Sahibi Damaklar olarak "İstanbul Lüfer'e Hasret Kalmasın" kampanyasını yaparken, Balkon Bahçeleri tohum takas ağı kurma gayretinde, Yağmur Böreği ise okullarda "Tarladan Sofraya" adlı tat eğitim atölyelerinin düzenleyicisi; Urla'daki ekip geleneksel "Mart Dokuzu"nu canlandırırken, Foça yerel pazarlarını dünyaya tanıtıyor.
Defne Koryürek; "Türkiye, refah kavramını, sürdürülebilirlik kavramını sorguluyor"
Türkiye'nin Slow Food çalışmalarına ilgisi nasıl?
Biz işlerin ucundan tutan takımların sadece bir tanesiyiz. Bizden önce gelen, bizlerle gelişen ve bizden sonra da bereketle artacak gayretli ve çalışkan bir çok örgüt, hareket ve dernek arasında sadece bize bakmak, haksızlık olur. Genele bakarak ama, diyebilirim ki, Türkiye gitmekte olduğu yöne, aldığı kararların akibetine uyanıyor. Refah kavramını, sürdürülebilirlik kavramını sorguluyor.
Slow Food terminolojiyi çevre ya da ekonomiden ziyade en basit haliyle gıda üzerinden konuşurken, kanaatimce, en demokratik lisanı kurabilecek olan hareket. Gıda söz konusu oldu mu zira ne baş örtünüzün ne de ideolojik arka planınızın önemi kalıyor. Herkes günün sonunda çocuğunun gıdasının, sağlığının peşinde. Bu sebeple gruplarımız, ekiplerimiz kendi yerel düzenlerinde iş üretip üyelerini bu gayrete dahil ettikçe, Türkiye'nin Slow Food'a ilgisi de artacak.
Fikir Sahibi Damaklar'ı kurdunuz. Amacı nedir?
Biz İstanbul'da yapılanan halimizle gıdanın "tüketici" tarafında olduğumuzu düşünüyor ve konuları tüketicinin baktığı noktayı, açıyı genişletmek arzusu ile sorguluyoruz. Satın alma biçimlerimiz pazarı belirler. Arzumuz "tüketici" olmaktan çıkmak, tüketimimizi sorgulayarak, harcadığımız para aracılığı ile doğru üretimi desteklemek. İnanıyoruz ki süpermarkette hepimizin şikayetçi olduğu mevsimsiz, lezzetsiz domates, biz satın aldığımız sürece var.
Çok ses getiren İstanbul Lüfer'e Hasret Kalmasın kampanyası başlattınız. Nasıl bir süreçti, hedeflediğiniz sonuçlara ulaşabildiniz mi?
Uzun bir yolun hiç de fena geçmeyen bir yerinde, canla başla devam ediyoruz. Ama bu bir yol. Daha aşılacak çok kısmı var. Hedefimiz belli, İstanbul lüfere hasret kalmasın! Bu Slow Food lisanında insanı yaşadığı, varlığından beslendiği doğaya, coğrafyaya ve bu coğrafyayı paylaşan, varlıklarına muhtaç olduğumuz canlılara uyandıran; onları tüketme biçimimize uyandıran ve tüketim biçimimize derinlemesine bakmaya davet eden bir kampanya.
İstanbul'da doğmuş olmak demek değil, zira İstanbullu olmak. Burada yaşıyor, erguvanların mevsimini, lüferin göçünü, rüzgarların adını bilmiyorsanız, kaç kuşaktır burada olduğunuzun hiç bir önemi yoktur ve gözünüz kapalı yaşar, herşeyi gönül rahatlığıyla tüketirsiniz. Ama eğer uyanırsanız ki, bir olta atmaya bakar lüferi yakalamak, iş ki lüfer olsun o denizde... Uyanırsanız ki aç kalmazsınız, yeter ki lüfer olsun o denizde... Uyanırsanız ki hayat bir başka lezzetli, yüzler daha bir güleç İstanbul'un sonbaharı kışına karışırken denizin de bereketi olduğunda... O zaman tüketemez, yok edemezsiniz İstanbul'u!
İstanbullu olmayı çocuklarınıza miras bırakmak istersiniz ve homo sapiens'in de pomatomus saltatrix'in de devamlılığı, sürdürülebilirliği bu coğrafyada, İstanbullu olmanıza bakar aslında :)) Bu bir idrak, bir uyanış süreci anlayacağınız. Fena değil, gittiğimiz yol. Biliyorsunuz geçen yıl İstabul'un ilk lüfer bayramını da kutladık. Bu yıl tekrar da edilecek. Bakanlık lüfere dair kaygılarımızı paylaşıyor. Geçen yıla kadar 14 cm olan avlanma alt boyu 20 cm'e yükseltildi. Biz en az 24 cm olsun diyoruz gerçi, ama bu önemli bir başlangıç oldu kanaatimizce. Balıkçılarımızın bir kısmı da kaygılarımızı paylaşıyor... Bir kısmı var ki çok darda, ekonomik bağlamda. Onlar haliyle biraz direniyorlar.
Yasak avcılık şu anda çok arttı. Balık yok, avcı çok. Yasak yapsak bile uymayanı çok. Adım adım genişleyerek devam edecek, umuyoruz. Yıllar sonra birlikte Boğaz'ın güzelim sularına bakıp huzurla birbirimize gülümseyecek hali yakalayana dek!
Gelecek dönem için ne gibi çalışmalar gerçekleştireceksiniz?
İstanbullu'ya coğrafyasının üretim biçimlerini, tohum kaynaklarını tanıtacak bir "151 köy" projemiz var, Balkon Bahçeleri ile birlikte geliştirdiğimiz. Diliyoruz İstanbullu tüketici "kemer patlıcanı"nın Antalya Kemer değil, İstanbul Kemerburgaz olduğunu keyifle, hayretle ve coşkuyla fark edecek...
Eklemek istedikleriniz...
Lütfen Facebook sayfamızdan ve Twitter'dan, yani kısaca sosyal medya'dan bizi takibe alın. Bu koşturmalı hayatınızda telefonunuz ya da bilgisayarınızdan ulaşabilmek size, pek değerli!