Hiç hesapta yokken, dünya medyasının gündemine oturan iki kriz.
Krizlerin başrolünü ise Hollywood’un ünlü film stüdyosu Sony Pictures ve çevreci eylemlerin vazgeçilmez ismi Greenpeace paylaştı.
Greenpeace, öyle bir eylem yaptı ki sonrasında kendi de “Ben bu işi nasıl yaptım” diye şaştı, utandı.
8 Aralık günü, Peru’nun başkenti Lima’da Birleşmiş Milletler öncülüğünde “İklim Değişikliği” konuşulurken, Greenpeace dünya liderlerinin, gazetecilerin ve kamuoyunun dikkatini çekmek istedi.
Lima’nın güneyindeki Nazca Çizgileri ses getirmek için ideal bir platformdu. Nazca, Unesco’nun Dünya Mirası listesindeydi.
Şafakla birlikte 20 Greenpeace aktivisti, Nazca Çölü’ne doğru 1.5 kilometrelik yürüyüşe başladığında, aslında günler sürecek bir krizin ayak izlerini bırakmaya başlamıştı.
Tepe lambalarının ışığıyla, gün ağarana kadar yanlarında getirdikleri büyük sarı bezden yapılma harfleri yerleştirdiler. Nazca Çölü'nün o gizemleri kuş çizgilerinin yanında artık Greenpeace’in sloganı vardı; “Değişim zamanı, gelecek yenilenebilir.”
Çekimleri de yaptılar, her şey tamamdı. Hayır, aslında her şey yeni başlıyordu.
Karbon ayak izi endişesi ile yola çıkan Greenpece eylemcileri, ayak basılması yasak bir bölgedeydi. Üstelik öyle laf olsun diye bir yasak da değil.
Tarihi, milattan önce 100 yılına kadar dayanan antik çizgilerin olduğu bölgeye arkeologlar bile dikdörtgen bir plakayı andıran özel ayakkabılar ile girmek zorundaydı.
Oysa, aktivistler, “biz gideriz, eyleme, hey eyleme” heyecanıyla sırt çantaları ve spor ayakkabılarıyla çatur çutur yürümüşlerdi.
Mesaj anlamlıydı ama mekan yanlıştı.
Bilmeyenler için hatırlatalım. 1920’lerde, hava uçuşunda keşfedilen "Nazca Çizgileri"nin gizemi henüz çözülmüş değil. 450 kilometre karelik alanda balinadan kertenkeleye kadar pek çok hayvan, bitki figürü, geometrik desenler ve kilometrelerce uzanan çizgiler var. Misal, en büyük figür tam 285 metre uzunluğunda bir Pelikan.
Newyork Times, Greenpeace’in bu hesapsız eylemine “Karbon ayak izi endişesi, gerçek ayak izleriyle gölgelendi” başlığıyla duyurdu.
Greenpeace, eylemin fark edilmesiyle özür dilemek zorunda kaldı. Ancak, Peru Kültür Bakanı Luis Jaime Castillo bu özrü kabul etmedi ve “Özür kabul etmeye hazır değiliz. Ancak hasar onarılırsa özrü kabul edebiliriz. Ancak, bu onarım mümkün olmayabilir” dedi.
Greenpeace Uluslararası Direktörü Kumi Naidoo, bu hafta sonu Lima’ya giderek, yetkililerden yüz yüze tekrar özür dilemek istedi. Protestoların güçlü örgütü, bu kez protestoların hedefindeydi.
Naidoo, güvenlik güçlerinin korumasıyla zar zor araca binebildi, bindiği araç protestocular tarafından yumruklandı. Greenpeace, fiziksel zararı atlattı ama sonsuza kadar yakasını bırakmayacak bir kötü mirasa sahip oldu.
ABD ve KORE KRİZİ... ORTADA SONY...
Hollywood’ün ünlü film stüdyosu Sony Pictures da yakasını uzun süre kurtaramayacağı bir krizin göbeğinde.
Öyle bir kriz ki, Obama, FBI bile işin içinde... Krizin nedeni ise “İnterview” (Röportaj) filmi.
Bir Amerikan şirketinin başına gelebilecek en kötü siber savaş senaryosundan söz ediyoruz.
Herşey, 24 Kasım sabahı, Sony merkez ofisteki tüm çalışanlarına gelen, “Bu sadece başlangıç, bütün dahili bilgileriniz elimizde” e-postasıyla başladı.
Guardans of Peace (Barış Muhafızları) adlı hacker grubu, mesajda, “Dünyanın korku dolu bir yer haline geleceğini” söyleyip, 11 Eylül’ü hatırlatıyordu.
Nitekim, Obama’nın ten rengiyle dalga geçmekten, Angelina Jolie’nin “şımarık ve yeteneksiz” oluşuna kadar her türlü şirket içi yazışma basına sızdı.
Şirketin 100 terabayt verisi çalındı, altyapı felç oldu, dosyalar uçtu, muhasebe sistemi çöktü. Çalışanların tıbbi raporlarına kadar her türlü bilgi ele geçirildi, çalışanlar şirketi dava etmeye başladı.
Bununla da kalmadı, Sony’nin henüz vizyona girmemiş dört filminin DVD kopyaları internete düştü.
Şirketin tüm sırları deşifre edilirken, bütün bu bilgilerin haber değeri taşıyıp taşımadığı, etik olup olmadığı sorgulanmaya başlandı.
Sony, “sızdırılan bilgilerin haber kaynağı olarak kullanılmaması” uyarısı yaptı ama durum değişmedi, medya sızan bilgileri kullanmaya devam etti.
Sonunda, tüm bunların aslında Kuzey Kore liderini başı patlayarak ölürken gösteren “Interview” (Röportaj) filmi nedeniyle yaşandığı gündeme geldi.
44 milyon dolara mal olan komedi-aksiyon filmi, iki gazetecinin Kuzey Kore liderine yaptığı suikast planını anlatıyordu. 25 Aralık’ta gösterime girmesi planlanmıştı. Ancak, siber saldırı tehditleri karşısında sinema salonları, birer birer filmi gösterime sokmayacaklarını bildirdi. Ve, Sony üç buçuk haftalık bu krizin ardından filmi gösterimden çektiğini açıkladı. Çalışanlarına bir bilgi notu gönderen Sony, bu durumu “eşi görülmemiş suç” olarak tanımladı.
Bitmedi, Cuma günü önce FBI ardından Obama da kervana katıldı.
FBI, Sony’ye yapılan siber saldırının “Kuzey Kore ile bağlantılı” olabileceğini vurgulayan bir yazılı açıklama yaptı.
Aynı gün Obama, Sony’nin siber saldırı ve tehditler nedeniyle filmi gösterimden kaldırmasını yanlış bulduğunu açıkladı ve “Sony büyük hata yaptı. Karar almadan önce keşke bana sorsalardı. Kendi belirleyeceğimiz bir vakit Kuzey Kore’ye misilleme yapacağız” dedi.
Diplomatik boyut kazanan kriz konusunda uzun süren sessizliğini bozmak zorunda kalan Sony Pictures CEO’su Michael Lynton, CNN’de Pazar günü yayınlanan Money programına çıktı. Sunucu Fareed Zakaria’nın ilk sorusu, “Başkan Obama hata yaptığınızı söyledi. Hata mı yaptınız?” oldu.
Kararı eleştirenleri anlamadığını söyleyen CEO, üç buçuk hafta boyunca büyük stres ve zorluk altında direndiklerini söyledi; “Pes etmedik, azimle devam ediyoruz. Bir dizi seçeneği değerlendiriyoruz.”
Kuzey Kore cephesine gelince...
Ortada pek kanıt yok. Kuzey Kore de başından beri “bizimle ilgisi yok” diyor. Ancak, Amerika’nın ısrarlı hedef göstermesi karşısında, “O halde ortak soruşturma yapalım” önerisini getirdi.
Gerçi, sadece yüzde 10’unun yerel bir internet ağına bağlı olan, dünya çapında internet erişiminin ise üç beş kişiyle sınırlı olduğu Kuzey Kore’nin bu siber saldırıyı nasıl yaptığı da ayrı bir merak konusu.
Dünya medyasının gündemine oturan iki krizin biri Amerika’nın güneyinden, diğeri kuzeyinden geldi. Hiç hesapta yoktu. Ama hesap edilebilir miydi, ne dersiniz?
Kaynak
medyafobi.com