Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 24 Temmuz Basın Bayramı sebebiyle bir mesaj yayınladı. TGC tarafından yayınlanan mesaj şöyle;
BASINDAN SANSÜRÜN KALDIRILMASI
24 Temmuz 1908’de Meşrutiyetin ilanıyla Türk basınından ilk kez sansürün kaldırılmasının bir yıldönümünü daha, basın ve ifade özgürlüğünün tehdit altında olduğu ortamda idrak ediyoruz. Sansürün kaldırılmasının üzerinden 104 yıl geçmesine rağmen, sansür basınımızın gündeminde hala ön sıralarda bulunmaktadır.
Bu yıldönümünü “Basın Bayramı” olarak kutlamayı arzu ederdik. Ama ne yazık ki, Cemiyetimizin üyesi İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ile çok sayıda meslektaşımızın “cezalandırmaya” dönüşen uzun tutukluluk halleri, gazetecilerin her an “terörist” suçlamasıyla demir parmaklıkların arkasına kapatılmasına yol açabilecek yasa hükümleri, basın ve ifade özgürlüğünü 1908’den geriye götürecek anayasa değişikliği çalışmaları bunu engellemektedir.
Yapılmak istenen anayasa değişikliğiyle, “milli güvenlik”, “kamu düzeni”, “genel ahlak” gibi muğlak kavramlar gerekçe gösterilerek basın ve ifade özgürlüğü sınırlanabilecektir. Şimdiki anayasada bulunan “basımevi açmada izin alma koşulu ve mali teminat getirilemeyeceği”, “basın araçlarının müsadere edilemeyeceği” gibi güvencelerin yer almayacağı yeni bir anayasa, vahim uygulamalara yol açabilecektir. Böylece istenen yeni yayına izin verilecek, istenmeyene verilmeyecektir. Matbaalara ve diğer yayın araçlarına “suç aleti” olarak el konulabilecektir. Bu koşullar altında, basından sansürün kaldırıldığını iddia etmek ve “Basın Bayramı” kutlamak mümkün değildir.
Üyemiz Mustafa Balbay gibi gazetecilerin tuttukları notlar, yazdıkları haber ve yazılar yüzünden cezaevlerine kapatılmasıyla “halkın haber alma hakkının” çiğnendiği, milletvekili seçilen tutukluların salıverilmesinin reddedilmesiyle “ulusun egemenliğin” ihlal edildiği bir ortamda, basından sansürün kaldırıldığını, basın ve ifade özgürlüğünün bulunduğunu düşünmek, en hafif tabirle saflık olur.
Türk Ceza Yasası ile Terörle Mücadele Yasası’nın bazı hükümleri, herhangi bir gazetecinin yazdıkları yüzünden “terörist” suçlamasıyla karşı karşıya kalmasına, bir gün sabaha karşı evinden alınarak cezaevine kapatılmasına ve cezalandırmaya dönüşen uzun tutukluluk haline olanak sağlamaktadır. Bu hükümler devam ettikçe sansürsüz ve özgür basından söz edilemeyeceği bilinmelidir.
Basın ve ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri tekelleşme, diğeri siyasi iktidarın gazetecilere ve medya gruplarına baskı ve müdahaleleridir. Suriye lideri Beşşar Esad’la röportaj randevusu bulunan gazetecilerin, meslek ilkelerini hiçe sayarak, hükümet kanadından gelen telkinlerle randevularını iptal etmeleri; iktidarın hoşuna gitmeyen yazı ve haberleri yüzünden gazeteci ve yazarların işlerine son verdirilmesi; medya gruplarının dünyada benzeri görülmemiş büyüklükte vergi cezalarıyla sindirilmesi de tipik sansür uygulamalarıdır. Yıldırılmış gazetecilerin “oto-sansür”e yönelmesine yol açan bu uygulamalara, 1908 öncesinde ve darbe dönemlerinde bile rastlanmamıştır.
Başbakan’ın, mesleklerini onurlarıyla icra eden gazetecilere “tasma” yakıştırması yaptığı bir ülkede sansürün kalktığından, basın özgürlüğünden söz edilebilir mi? Basına husumetini sınırların ötesine taşıyarak, evrensel basın meslek ilkeleri gereği kaynağını gizli tutan bir yabancı gazeteyi “namertlikle” suçlayan Başbakan ile bu ilkelere göre “bir gazetenin kaynağını açıklamaya zorlanamayacağını” ona hatırlatmayan danışmanları ve bakanları, Türkiye’de sansürün kaldırıldığına ve basının özgür olduğuna dünyayı inandırabilir mi?
Basındaki tekelleşmeyle ve siyasi baskılarla giderek büyüyen sendikasızlaştırma hareketi, medya çalışanlarının iş güvenceleri olmadan çalışmasına yol açmaktadır. Ayrıca bazı medya kuruluşları, hukuka aykırı olarak taşeron işçi çalıştırmaktadır. Sosyal güvenlikten yoksun olanların sansürsüz ve özgür gazetecilik faaliyetleri yürütmeleri mümkün değildir.
Bir ülkede basın ve ifade özgürlüğü yoksa sansür vardır. Basın ve ifade özgürlüğü, demokratik hukuk devletlerinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Aksi takdirde halkın haber alma hakkından söz edilemez. Özgür basın bir ulusun onurudur.
Basından sansürün ilk kez kaldırılması ve basın bayramlarının kutlanabilmesi için acilen yeni bir milada ihtiyaç vardır. Bu nedenle hazırlanması düşünülen yeni anayasanın, yasakçı değil özgürlükçü olması, basın ve ifade özgürlüğünü teminat altına alması gerekmektedir. Gazeteciler Cemiyeti olarak, basın ve ifade özgürlüğünün önünde engel olarak duran uzun tutukluluk sürelerine son verilmesi, yazdıkları yüzünden cezaevlerinde tutulan gazetecilerin derhal salıverilmesi, gazetecilerin “potansiyel suçlu” olarak görülmesine yol açan yasaların da en kısa sürede değiştirilmesi çağrılarımızı yineliyoruz.