Merhaba,
Hiç bilmediğim ve tanımadığım bir ülkeye gittiğim zaman, kendimi tanımadığım sokaklara atmaktan büyük keyif aldığımı, bir ölçüde özgürleştiğimi farkettim. Marakeş'in dar sokakları, Yeni Delhi'nin iğne atsan yere düşmeyecek sokakları, Senegal'in nereye çıktığını bilmediğim sokakları gibi...
Şu son bir yıl içersinde ilk kez gittiğim birçok ülke oldu ve hepsinde de bilmediğim sokaklara girmenin bir özgüven tazelemesi olduğunu gördüm. Şimdi artık bilinmedik sokaklara kendini atma konusunda bir hayli yetenekli olduğumu söyleyebilirim.
Sonra baktım ki, özgürlüğü yakalama uğruna sokaklara kendimi attıkça, o ilk kez gittiğim kentlerin sokaklarında kayboldukça, iletişime geçiyormuşum...
Özgürlüğü tatmak ile iletişimi tanıma arasında bir organik bağ vardı. Konuşarak, iletişerek anlaşmak, aynı dili bilmesek bile bildiklerimizle birbirimizi anlamaya çabalamak, hepsi birşeylerin başlangıcıydı ve bu birşeylerin adı iletişimdi.
Kültürel farklılıklar, bilgiyi iletişimle açmayı gerektiriyordu. Bunu anladım, Senegal'de, İran'da, Kazakistan'da, Ghambia'da, Letonya'da...
KÜLTÜRLER ARASINDAKİ BEKLENTİLER
Kültürleriyle onur ve gurur duyan uluslarla iletişim kurmak her zaman çok daha kolay oldu. Farklı kültürlerin taşıdığı beklentiler ve korkular özgüven sayesinde iletişime dönüştü, iletişim ise kültürler arasındaki güveni kurdu.
İnsanı öğrenmekle başlayacak iletişim. İnsanı öğrenmek, çözmek için yaptığımız her çabanın adı da iletişim. Ben bu anlamda herkesle dengeli bir diyalog içine girmeyi hep tercih ettim.
Bu çabayı, dolayısıyla iletişimi bir ilişki kurma sanatı olarak adlandırdım. Evet, iletişim bir sanat olmalıydı. İnsana dokunma sanatı, insanı çözme sanatı.
İLETİŞİM SANATI
İnsanlara ne çok yakın oldum, ne de çok tepeden baktım. Bir konuşup, üç dinledim, karşı tarafı daha kolay anladım ve öğrendim. Hem ilişkiyi yönetmek hem de insanı anlamak... Sizce bu sanat değildi de neydi?
Sonra bir de baktım ki, sözlerden kurulu Babil Kuleleri bir bir çöküyor, yerini algılamaya bırakıyor. "Sizin ne söylediğiniz önemli değil, karşı tarafın ne anladığıdır iletişim", sözü kulaklarımda çınlıyor. İşte algı da öyle birşey. Siz istediğiniz kadar konuşun, karşı tarafın algısı kadar varsınız, bunu gördüm.
"E o zaman ne yapalım, ne söylesek, ne yapsak boş," dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Yok o kadar da kolaya kaçmayın. Kendinizi ifade ederken, karşı tarafın algısını da yönetmek elinizde. Sadece biraz sabırlı davranın ve iletişim içinde olduğunuz kişiyi okuyun. Evet okuyun. İnsanı okumakla, onun yerine kendinizi koymakla başlayın. Sosyolojide bunun adına empati deniyor. Siz de empati yapın. Onun sosyo ekonomik, kültürel, ulusal özelliklerini kavrayıp ona göre davranın. Bırakın ulusal farklılıkları, bazan bölgesel, yöresel farklar bile algıyı öyle farklı yapıyor ki...
İLETİŞİMİN KODLARI
İletişimin çözülmesi gereken kodları bunlar.
İnsanlar arasında kaybolmak, onları tanımak ve onlardan birşeyler öğrenmek, olumlu algı yaratmak ve yanlış algıyı değiştirmek için kestirme yolları bulma sanatı ile iletişim sanatının kesiştiği noktada sözün nasıl biçimlendirileceğini çözen iletişim sanatçısı olumlu etki yaratma konusunda da bir cambaz.
Ve ben o ince bir ip üstünde yürüyen o cambazı, o iletişim sanatçısını çok ama çok destekliyorum, kutluyorum.
Dostlukla kalın, bir sonraki aya kadar.
Dr. Zehra Güngör Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın