Bu aralar hayatımızdaki yanlışlara epey takmış durumdayım. Genel geçer kabul ettiklerimiz, öyle oldukları için ‘doğru’ anlamına gelmiyorlar.
Türkiye’de eğitim için servet harcayan aileler, bunu zorunlu olduklarından yapıyor, doğru olduğu için değil. Gençler ülkemizde illa bir üniversiteye kapak atmaya çalışıyor. İş bulmak için üniversite eğitimi şart diyerek, doğru değil. Kariyer peşinde koşuyoruz, daha yüksek maaşlar istiyoruz ki mutlu olalım. Alakası yok.
Böyle bir yalan dünya içerisinde yaşarken, bu sentetikliği her yerde görmeye başlıyorsunuz. Geçen gün bir beyaz eşya dükkanında yaşadığım gibi. Genç bir delikanlının, son çıkan çamaşır makinası hakkında konuştuğunu düşünün. Hayatında marketten deterjan almamış bir çocuk diyelim, daha uygun düşecek. Ben güldüm. Çünkü garip geldi, sebebi mesleki dejenerasyon. Bir başkası gülmez. Çünkü normal. Tüm teknik bilgiyi verdi mi, verdi. Sorularımı cevapladı mı, cevapladı. İşlem tamam...mı acaba?
Benim beyaz eşya satan mağazam olsa kimi işe alırım biliyor musunuz? Ev kadınlarını!
Benim sattığım markayı kullanmış, rakipleri kullanmış, yıllardır farklı modeller elinden geçmiş gerçek bir kadın kadar ikna edici başka mecra düşünemiyorum. Sizin komşunuz yani. Fikrine, deneyimine güvendiğiniz kişiyi mağazaya satış elemanı yapın diyorum.
Yarı zamanlı çalışma imkanları ile evdeki atıl iş gücünü mobilize etmek için harika bir fikir değil mi sizce de? Yeni elemanınız teçhizatın olağanüstü mühendislik bilgilerini iletmekte eksik kalabilir ama sıkma ayarları konusunda doğru uyarılar yaparak satış sonrası memnuniyeti garantileyecektir. Yeni evlenecek çiftlere çamaşır makinası satmayacaktır. Geline leke çıkarma tavsiyeleri verecektir. Hatta belki yarım saat çay içip gelinlik muhabbeti bile yapacak olabilirler.
Bu kadar basit ama işte...bir o kadar da zor. Zoru başarmak zorundayız. Hem de bu kadar kolayken. Türkiye’nin kadınlara her alanda ihtiyacı var. Kaynakları doğru kullanmayı bilmek lazım. Kadınlara daha çok şans vermek lazım. Tavsiye ediyorum.