Hollywood yapımı meşhur “Ye, Dua Et, Sev” filminin etkisiyle ‘Bali’ye gidersem mutlaka ziyaret edeceğim’ dediğim yere gittim. Başrolünde Julia Roberts’ın oynadığı, Elizabeth Gilbert’ın kendi hayat deneyiminden yola çıkarak yazdığı ses getirici kitaptan uyarlanan filmde, acılı bir boşanmanın ardından kendini bulma ümidiyle İtalya, Hindistan ve Bali’yi kapsayan uzun bir gezi turuna çıkan Elizabeth’in hikayesi anlatılıyor.
Ben de sunuculuk yaptığım bayram tatiline denk gelen Bali seyahatimde, filmle iyice ünlenen meşhur kahin Ketut Liyer’ın evine gittim. Hikayedeki kadın Bali’de ziyaret edip etkisinde kaldığı Ketut’un yanından üç ay boyunca ayrılmıyor. Ketut ona geleceğiyle ilgili bazı şeyler söylüyor; bir sene içinde tüm parasını kaybedeceğini, iki kez evleneceğini..vs. Gerçekten de kadın tüm parasını vermek zorunda kaldığı bir boşanma yaşıyor ve sonra hayatının aşkını buluyor.
Ketut Liyer, Bali’nin kumsallarından bir buçuk saat uzaklıkta, pirinç tarlaları ve yağmur ormanlarıyla ilgi çeken Ubud’da yaşıyor. Evi şehir merkezine on dakika mesafede. Girişteki tabela Ketut’un şifacılığından, el falına, ressamlığından astroloji bilgisine kadar ‘geniş’ bir yelpaze sunduğunu gösteriyor.
2010 yılında gösterime giren filmden sonra ünü dünyaya yayılan şifacı kahinin evi de şöhretiyle birlikte değişmiş. Bahçe düzenlenmiş, restoran eklenmiş, hatta konaklama yapılabilecek küçük bir otel bile olmuş.
Ancak gittiğimde yaşlı kahinle görüşemedim; çünkü Ketut Liyer 100 yaşına merdiven dayarken artık hasta ve 6 aydır ilaç alarak yataktan çıkmıyor. Onun yerine oğlu I Nyoman Lantra meraklı ziyaretçilerle görüşüyor ve fal bakıyor. Mimikleri, yüz ifadesi, ses tonu aynı babası. Zaten yıllardır babasının asistanlığını yapmıştı.
Avluya geçtiğimde önce sıra numarası alıyorum. Sonra masada soğan kesen Ketut’un gelinine 25 dolara denk gelen nakit rupiah ödüyorum.
Benden önce iki Arap genci var; sonra da iki Japon kız bekliyor. 15 dakikada bir birimizi alıyor. Avluda beklemek istemezsiniz arka bahçeye geçip restoranda birşeyler içebiliyorsunuz. Görüşme öncesi geziniyorum; bahçedeki mobilyaları, ağaçların arasındaki süs havuzunu görüyorum. Aile belli ki zenginleşmiş.
Sıra bana geliyor. Ayakkabılarımı çıkartıp gülümseyen oğul Lantra’nın karşısına oturuyorum. Rahat edemediğim için hemen bağdaş kurup dik oturuyorum. İki dizime dokunup “böyle oturabilen biri sağlıklıdır” diyor. Güzel koktuğumu, sağlıklı durduğumu ekliyor. Bu söylediği sabah duş alıp yanına gittiğim ve zaten fit durduğum için bana normal geliyor.
Nereden geldiğimi ve ne iş yaptığımı soruyor. Türkiye’ye hiç gitmediğini, benim Bali’ye geldiğim için ne kadar şanslı olduğumu söylüyor. Dünyayı gezebilmek elbette şans. Gazeteci ve yazar olduğumu söylediğimde hemen Elizabeth’den bahsediyor. Üç ay boyunca her gün onlara uğradığını, mutsuz olduğunu, bazen ağladığını anlatıyor. “Sen şu an karşımda zaten mutlu duruyorsun; senin şansın çok daha büyük” diyor ve bir kitabımın dünyaca popüler olacağını belirtiyor.
Biraz yüzümdeki çizgilerden analiz yapıyor ki çoğu doğru. Yin-yang dengemin yani eril ve dişi enerjimin dengede olduğunu; burnum sivri olduğu için de bir konuya odaklanabileceğimi ve sorumluluk sahibi olduğumu söylüyor. Dudaklarım karizmatikmiş. (bunu tam anlayamadım)
Sonra sol elimi alarak tek tek çizgilere yorum yapıyor. Uzun yaşayacağımı, 90 yaşına kadar mutlu ve şanslı yaşayacağımı söylüyor. Para kazanacakmışım ama ilerde çalışmadığım zamanlar için kenara para koy biriktir, diyor. 38 yaşında evlenecekmişim; yani bir sene içinde. 40 ve 42 yaşlarımda iki de çocuğum olacakmış.
Erkek arkadaşım var mı diye sordu; “evet, o da burada Bali’de” dediğimde etrafa bakınıp “nerede?” dedi. Ben de bugün otelde kalıp dinlendiğini söyledim. Benim buraya tek başıma geldiğim için cesur ve yaşam enerjisi olan biri olduğumu söyledi. Hareket etmek şans getirir, dedi.
Ve ekledi; “kitabın meşhur olduğunda beni hatırla, benden bahset” dedi.
Teşekkür edip kalktım. Baba Ketut’u görmek istediğimi söyleyince beni kırmayıp içerde yattığı odanın kapısından gösterdiler; fotoğraf çekme izni istedim; ona da bir şey demediler.
Bu deneyimle ilgili söyleyeceğim şey şu; filmin etkisiyle turistik bir şey yaptığımın farkındayım. Gazetecilik içgüdüme de karşı koyamadım. Geleceğimi Allah bilir, o yüzden fal yorumlarına da çok derin diyemeyeceğim. Herkese pozitif yorumlar yapıyor. Ama iyi ki gidip bu ilginç tecrübeyi yaşamışım.
Ece Vahapoğlu Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın
Ece Vahapoğlu Facebook hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın
Ece Vahapoğlu LinkedIn hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın