Dosya Yükleniyor. Lütfen Bekleyiniz...



Facebook
Twitter
Başa Dön
ENERJİK İLETİŞİM

Ustaca sevmek

1 Ağustos 2014 , Cuma 09:04
Ustaca sevmek
ecevahapogluweb@gmail.com

Yaşamın temelinde yatan ‘sevgi’ kavramının içi ne kadar dolu ise insanlığın bir bölümü içini o kadar boşaltıyor. Sanki dünya nüfusu ikiye ayrılmış; bir yanda aydınlanmış iyi ruhlar, öte yanda içlerine şeytan kaçmış kötü niyetli insanlar var.

Aslında her bedenin içinde ‘özünde iyi’ olan bir ruh var. Çocukken yaşanılanlar, travmalar, zihnin oyunları, maskeler, dış şartlar gibi etkenler bir insanın iç dünyasını etkileyerek ‘iyi’ ve ‘kötü’nün oranlarını belirliyor. Veya bir insanın davranışları dönemsel olarak değişiklik gösterebiliyor; o dönemki ‘aydınlanma’ seviyesine göre. Bir katil melek olabiliyor veya aşık biri canavara dönüşebiliyor.

Kimsenin zihninin içine girip orada neler olup bittiğini bilemeyeceğimiz için hiçbir insanı yargılamadan herkesi olduğu gibi kabul etmeliyiz. Başkasının verdiği kararlara – her ne olursa olsun – saygı duymalıyız. Karşılaştığımız her insana, düşündüğümüz her kişiye sevgi ile bakmalıyız.

Tabii böyle yazınca ne kadar da ‘ulvi’ erdemler gibi geliyor; öyle değil mi? Oysaki hayatın özü ‘sevgi’den geçer. Korkular yerine ‘sevgi’yi seçersek tüm yaşama bakışımız değişir ve böylece yaşamın kendisi değişir. Mucize denilen şey de budur. Kendi yaşam döngünü değiştirebilmek!

Peki ‘sevmek’ nasıl bir şey? Hatta yazımın başlığındaki gibi ‘ustaca sevmek’!

Öz benliğimizden uzaklaştığımız, hem kendimize hem birbirimize yabancılaştığımız, roller oynadığımız bu illüzyon dünyada ‘sevgi’yi dışarda, durumlarda, başkalarında aramak yanılgısına düşmekten kurtulmak bence.

Başkasının sevgisini, onayını, takdirini almak elbette güzel ancak daha kendimizi gerçekten ‘sevmeden’ umutsuzca başka şeylere gereksinim duymak ne kadar garantili bir çözümdür?

Ustaca sevmek, kendi içimize dönmek aslında. Bir başkasına kayıtsızca kendimizi kaptırmak, onun kulu kölesi olmak değil. Özgür bir sevgiden bahsediyorum. Başkasını ‘özgürce’, onu hiç kısıtlamadan, olduğu haliyle kabul vererek sevmek… Ama herşeyden önce kendini çok sevmek!

Kendini sevmek için önce kendini tanımak gerekiyor. Nelerden acı duyuyoruz, nelerden hoşlanıyoruz onu gerçekten çıkarıp bulmakla başlayabiliriz. Son kitabım ’21 Günde İyi Hisset’ bu yüzden günlük tadında, okuyucunun kendiyle yüzleşip bir arınma sürecine girdiği bir kaynak şeklinde ortaya çıktı. Gerekirse –ki çoğu zaman gerekiyor- acıdan geçerek mutluluğa kanat çırpmak mümkün oluyor.

Hayatımızda karşımıza çıkan olayların hepsi bir ‘ders’; iyi veya kötü diye etiketlemeye gerek yok. Neyin iyi neyin kötü olduğunu o an bilebilir miyiz? Büyük resmi hemen görmemiz mümkün mü? Evrenin işleyişine tam ‘uyum’ sağlamak öyle kolay mı?

Gece uyurken ‘rüya’ görürüz; peki gündüz gördüklerimiz de birer ‘düş’den ibaret değil mi? Aynı olaya iki kişi farklı farklı bakmıyor mu? Herkes yaşamı kendi penceresinden, kendi duygu süzgecinden geçirerek gözlemliyor.

Bu yüzden ‘ustaca sevmek’ için yaralı zihinlerimizin yarattığı tüm karmaşık düşüncelerden sıyrılıp, özümüzdeki o ışıkla buluşmak ve kendimizi taa en içten sevmek gerekiyor. Dua etmek, ibadet etmek, meditasyon yapmak insanlığın doğuşundan beri bu nedenle var. İçimize dönmek ve Tanrı sevgisiyle buluşmak için…

Gözlerimizdeki sis perdesini kaldırmak için iç dünyamıza yönelmeye çalışmak iyi bir başlangıç olacaktır. Kendimizi sevip, sayıp, kabul edip ne kadar kutsal olduğumuzu hatırlayabiliriz. Evrende hepimiz BİR olarak Tanrı’nın parçalarıyız. Sevginin gözleriyle görmek yaşamımızı ne kadar da sıcak ve akışta kılacaktır. Bir o kadar kolay ve bir o kadar zor… Çünkü alıştığımız, bize dayatılan kolektif bilgilerin dışında bir şey bu… Bakış açımızı değiştirmekten bahsediyorum; kolay mı? Ama mümkün!

Sevgi, şart ve zorunluluk barındırmaz. Beklentiye girmez. Korkmaz. Temelinde saygı vardır. Kabulleniş ve teslimiyet yatar. Şefkat duyar. Kendi sorumluluğunu alır ve önce kendini iyileştirir.

Her ilişkide ilişkinin iki yarısı vardır; hatta üç. Bir yarısı siz, diğer yarısı o kişi, üçüncü yarı da ilişkinin kendisi. Siz size ait kısımdan sorumlusunuz. Diğer kişinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini bilemez ve onu zorlayamazsınız. Ego ve güç savaşına girmeden öyle hoş sevgi ilişkileri yaratılabilir ki? Yeter ki algımızı daha geniş tutalım, yeni bilgiye daha açık olalım.

Daha kendisini ‘sevmeyen’ başka birinden bizi sevmesini bekleyebilir miyiz? Daha yaralarını sarmamış, korkularıyla yüzleşip onları onarmamış biri bize yardımcı olabilir mi? Herkesin mutluluğu bu yüzden kendi sorumluluğu. Biz kendi payımıza düşeni halledelim; gerisi zaten gelecektir.

Herkesin iç şifasını bulması ve ustaca sevmesi dileğiyle…

 

Ece Vahapoğlu Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın

Ece Vahapoğlu Facebook hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın

Ece Vahapoğlu LinkedIn hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın

 

Yasal Uyarı: halklailiskiler.com sitesinde yayınlanan yazılı ve görsel içeriğin tüm hakları halklailiskiler.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi herhangi bir içeriğin tamamı izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alınan içeriğin bir bölümü halklailiskiler.com’a link verilerek kullanılabilir.
Yorum Yazın

Yazarın Diğer Yazıları