Bayılırız beylik sözlere. Bence bunlardan biri de “sonuç odaklı olmak” ifadesidir. Peki, bir iş insanının sonuç odaklı olmaması mümkün müdür? Ya da başka bir anlatımla, vizyona ve hedefe yönelik sonuçlar beklemeden iş yapmanın olanağı var mıdır? Kim, iyi sonuçlar almayı istemez ki?
O zaman, neden ruhumuzu yıpratan ve insanı bir tür makineye çeviren bu ifadeyi hayatımızın merkezine yerleştiriyoruz? Neden durmadan “sonuç odaklı olmak” diyerek, gözlerimizi dağlara dikip duruyor ve yolun kendisini unutuyoruz? Dağlara bakıp yola bakmayı unutunca da ilk virajda yoldan çıkıyoruz.
Bir roman yazarı elbette ki kitabının çok satmasını ister; ya da bir müzisyen pek çok insan tarafından dinlenen eserler yaratmak ister. Aslında her türden üretici açık ya da kapalı bir şekilde iyi sonuçlar almak ister. Bu istek ihtiyaç, davranış ve beklentiler şeklinde de kendisini gösterebilir; bir içgörü olarak derinlerde de yer alabilir.
Tüm bunların ışığı altında, şu hazin soruyu sormadan edemiyorum: 66.500 adet satış hedefi konan bir kitabı nasıl yazarsınız?
İşte tam bu noktada “Sonuç odaklı olmak mı, yoksa süreç odaklı olmak mı daha önemlidir?” sorusu karşımıza çıkıyor. Bir başka anlatımla, “Sonuç-Süreç Paradoksu” diye de adlandırabiliriz bu durumu. Bu soruya, sözü dolandırmadan, net bir cevap vermek kritik önem arz eder.
Ben “Süreç Odaklı” olmayı tercih edenlerdenim. Bu iki seçenek arasından, sürece odaklı olmaya kesin bir bağlılığım var. Hatta otuz yıldır, hem bir yandan, süreci düşünmeden, dağınık bir şekilde sonuca odaklı olmanın beraberinde getirdiği sıkıntıları gördüm; hem de öte yandan sağlıklı bir süreç yönetiminin daima başarılı sonuçlar ürettiğine şahit oldum. Şurası kesin ki, iyi bir süreç yönetimi mutlaka başarılı sonuçlar üretmektedir.
Süreç yönetiminin kritik başarı faktörü, öncelikle, varlık nedenimizi ortaya koymaktır. Marka da yaratsak, kitap da yazsak, eserin varlık nedenini ortaya koymak ve “niçin” sorusunun karşılığını önce kendimize, sonra ekibimize ve ardından tüm paydaşlarımıza anlatabilmektir.
“Biz neden varız?”, “Kendimiz, paydaşlarımız ve yaşadığımız toplum için ne ifade ediyoruz?” ve “Kendimizi, paydaşlarımızı ve yaşadığımız toplumu ürettiklerimize hayran bırakmak için nasıl bir süreç yönetimine ihtiyacımız var” soruları, zaten başından işi doğru yapmamız için her yolu bize gösterecek niteliktedir. “Bu kitap kaç satar” sorunun yerine “Ben bu kitabı niçin yazıyorum” sorusunu sorduğumuz anda bir şeyler iyi başlamış demektir.
Bu yaklaşım, eleştirel bir bakış açısıyla “butik” bir yaklaşım olarak düşünülebilir ve koskoca bir şirketin böyle bir romantizmle yaşayamayacağı tezi ortaya atılabilir. Doğrudur, büyük şirketler adı üstünde büyüktür ve butik hareket edemeyebilirler. Ancak daha işin başında kendimize soracağımız “Niçin varız?” sorusu ve ardından alacağımız süreç odaklı tavır, iş aşkını kurum kültürünün merkezine yerleştirir ve bu aşk tüm şirkete zaman içinde virüs gibi yayılır. Büyük şirketler butik düşünemeyebilirler ama insanlar butik düşünebilir; ve çalışanların her biri butik düşünürse, koskoca bir şirket de butik düşünmeyi öğrenebilir. Starbucks, Virgin buna uygun örneklerdir. Dünyanın en büyük marka değerine sahip şirketi Apple bu anlayışın meyvelerini yıllardır toplamaktadır. Minecraft’ın dünyanın en iyi yazılımlarından biri olmasında bu anlayışın etkisi büyüktür.
66.500 adet satacak bir kitap yazma hedefi ile işe başlamak yeterince heyecan verici değildir. Bu hedefin içinde güçlü bir misyona ait tek bir harf bile bulamayız. Bunun yerine, kendimize, paydaşlarımıza ve yaşadığımız çevreye iyi gelecek bir kitap yazmak için kolları sıvayıp işe başlar ve tüm süreci buna uygun olarak yönetirsek, sonunda daha güzel şeyler olacaktır.
Danny Kaye’nin 1975 yılında Metropolitan Operası'nda çocuklara yapmış olduğu olağanüstü gösteriyi mutlaka izleyiniz. Linki aşağıda olan bu gösteri, işe değil, tutkuya sahip olan; sonuca değil, sürece odaklanan bir kişinin gösterisidir.
https://www.youtube.com/watch?v=Qs1i8-FjnPY
Hakan Senbir Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın
Hakan Senbir Facebook hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın