Reklamcılıktan mimarlığa, yazarlıktan müzisyenliğe kadar fikir bulmaya yönelik tüm sektörlerde yaşanan bir tartışma vardır. Hepsi de “fikir bulma” işine tabi olan bu sektörlerde, neyin “buluşçuluk” neyin “aşırma” olduğu yıllardır tartışılır durur.
“Buluşçuluk” çoğunlukla bilimsel alanlarda kullanılan bir ifade olmakla beraber, fikir temelli sektörlerin de iş yapış biçiminin temelini oluşturur. Eskilerin “intihal” dediği, şimdilerde “aşırma” dediğimiz eylem ise, belki de buluşlardan bile daha çok tartışılan bir konudur.
Öte yandan yeni fikirler söz konusu olduğunda, her yeni fikrin neresine bakarsanız bakın, daha önce bir yerlerden tanıdığınız bir ses, bir renk, bir söz, bir doku bulursunuz. Özetle, Latinlerin ünlü sözünde “Nihil novi sub sole” şeklinde söylendiği gibi, aslında güneşin altında söylenen yeni bir şey yoktur.
Öncelikle neyin “aşırma” olduğunu anlamak gerek. Bunu anlatabilmek için bire bir yaşadığım bir örneği vereceğim. Yıllar önce Pink Floyd şarkıları çalmak için gitar derslerine başlamıştım. Bir yıl geçtikten sonra Floyd repertuvarına epey bir şarkı katmıştık ki, artık yavaş yavaş farklı grupların şarkılarını da çalmaya başladık. Elbette yerli grupların şarkıları da buna dahildi. İşte o zaman gördüm ki, bazı şarkılarımızın akor yürüyüşü bire bir daha önceden yazılmış yabancı eserlerin akor yürüyüşü ile aynıydı. Sadece ritimdeki değişiklikti eseri (!) farklılaştıran. İşte bu bana göre net bir “aşırma”dır. Yani emek harcamadan, sözlere ruhunu katacak melodiyi akla düşürme gayreti olmadan, bunu daha önce düşünmüş bir müzisyenin akorlarını aynen alıp, onun üstüne farklı bir ritim uydurmak “aşırma” eylemidir.
Fikir bulma işinde, hiçbir şey katmadan alıp aynen kullanma eylemini konu bile yapmamak gerek. O işe “aşırma” bile demiyoruz. Zira o tip eylemlerle doğrudan hukuk ilgileniyor.
Öte yandan, her türlü konuda fikir bulmak için evrendeki seslere, renklere, sözlere ve dokulara danışırsınız. Burada önemli olan evrenin size tek tek sunduğu bu araçları sizin nasıl bir araya getirdiğinizdir ki, bu da yenilikçi fikri bulmanızı sağlar. Bu açıdan bakıldığında “9. Senfoni” de bir fikirdir, “The Wall” da, “Guernica” da, “Cesur Yeni Dünya” da... Çünkü hepsinin içinde bir düşünce vardır. Yani fikir bulmak için arı gibi çiçekten çiçeğe, bitkiden bitkiye, hatta meyvelerin tomurcuklarına konar, nektarları toplarsınız ve nihayetinde baldır ortaya çıkan eser. Bu açıdan baktığınızda bir reklam fikri için benzincide bir kamyoncudan duyduğunuz sözü bire bir kullanabilirsiniz. Ya da bir annenin kızının saçını özgün bir şekilde tarayış şekli reklam planınızdır. Hatta önünüzde yaşanan romantik bir sahnenin tamamı sizin plan sekansınız olabilir. Bence bunların hepsi, siz onları yeni bir fikrin şemsiyesi altında kendinize özgü dizdiğiniz takdirde, size aittir. Çünkü onları kendi öykünüz içinde kullanma fikrini bulan sizsiniz.
Bu açıdan baktığımızda, reklam sektörü en fazla tartışmaya sahne olan sektördür. Doğrudur, bu sektörde de pek çok “aşırma” iş yapılmıştır, yapılmaktadır ve sektör var oldukça da yapılacaktır. Ancak meseleye bu tip sektörlerin doğası gereği “buluşçuluk” ya da “fikir bulma” açısından bakarsanız, o zaman da esin kaynağı başka bir yere dayanarak bulunmuş pek çok fikre “aşırma” yaftasıyla haksızlık edildiğini görürsünüz. Çünkü Latinlerin ünlü sözü “Nihil novi sub sole” yani “güneşin altında söylenen yeni bir şey yoktur” herşeyi açıklar. Ortaya konan fikir “buluş” da olsa mutlaka tarihsel arka planında dayandığı bir başka buluş olduğunu görürsünüz. Önemli olan fikrin “aşırma” olmamasıdır. İşte ondan sakınmak gerek.
https://twitter.com/hakansenbir
http://www.facebook.com/hakan.senbir