Markalarımızın ve Türkiye’nin çok büyük hedefleri var ama bugün kağıt üzerindeki yerimize baktığımızda vizyon ile bulunduğumuz nokta arasında dağlar kadar fark var. En yalın bir performans göstergesi olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 100 markamızın toplamı bir Toyota etmiyor ve ilk 500 sıralamasında Türkiye’den tek marka yok.
Hadi diyelim, vizyon zaten bulunduğumuz yerden elimizi gökyüzüne uzatma işidir ve şu an bulunduğumuz durum bu açıdan bakıldığında gayet normaldir. O zaman aynada kendimize bakıp bizim bu vizyonu gerçekleştireceğimize dair bir ışık görmemiz gerekmez mi?
Eğer, iş adamlarımızın dünyanın bir ucundan bir ucuna kan ter içinde koşturmasıyla bu hedefi gerçekleştireceğimizi düşünüyorsak, büyük bir yanılgı içindeyiz demektir. Bu vizyonu gerçekleştirmek için ilk önce yenilikçilik ruhunu ülkemizin iş hayatının içinde sokmamız gerekmektedir. Oysa aynanın önünde durup kendimizi sorguladığımızda, aslında dünyada farkındalık yaratan bir tane bile buluşumuzun olmadığı gerçeği ile karşı karşıya geleceğiz. Evet, ne yazık ki, buluşumuz yok! Çünkü tarihsel kodlarımızda göç ederek yaşayan bir toplum olarak, farklı toplumlarda gördüğümüz başarılı uygulamaları hızla kopyalayıp, onlardan bile iyi yapmayı öğrenmişiz ama oturup işin felsefesine kafa yormayı, araştırma ve geliştirmeyi, buluş yapmayı ve her şeyden önce denemenin gücünü ve risk almayı öğrenmemişiz. Halen bizi yeni çağa taşıyan anlayışla iş yapma biçimimizi sürdürürken, dünya bilgi ötesi çağın felsefesiyle buluş üzerine buluş yapıyor ve paradigmaları kıran buluşlar yapmak için risk alıyor. Apple kimsenin denemediğini deneyerek ve cep telefonu pazarını değiştirmeye soyunarak en büyük risklerden birini aldı; ve aldığı bu riskin karşılığında bugün yaklaşık 120 milyar dolarlık marka değeriyle dünyanın bir numaralı markası olma onuru ile taçlandı.
Öte yandan, yenilikçilik sadece ürün düzeyinde gerçekleşen bir anlayış da değildir. İşte Samsung, Kia, Hyundai çok büyük farklılıklar yaratmayan ürünlerini yenilikçi marka özleriyle, pazarlama ve iletişim faaliyetleriyle destekleyerek dünyanın 100 markası arasına sokmayı başardılar.
Bize gelince, neredeyse tüm iş adamlarımız garantili başarı istiyor. Bunun sonucu olarak, onlar da, onların atadığı yöneticiler de, risk almak yerine daha önce yapılmış olanı tercih ediyor. Daha önce yapılmış olanla da geldiğimiz yer bu kadar. “Buna da şükür” dense, söyleyecek bir şey yok. Ancak hedefler hiç öyle demiyor. İşte o zaman, sadece iyi kopyalayarak bu hedefleri gerçekleştirmenin hayal olduğunu da söylemek gerekiyor.
Yapmamız gereken çok net: Bizim için pazar çekiciliği güçlü olan endüstrilerin tespiti ve bu alanlarda yenilikçilik, sürdürülebilir markalama, pazarlama ve itibar yönetimi.
Hakan Senbir Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın
Hakan Senbir Facebook hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın