Bugüne kadar bir çok politikacı ile kurum dergimiz Önce İnsan için siyaset dışında, hayata dair röportajlar yaptım. Bu siyasetçilerden hiç biri 9.Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel kadar etkilemedi beni...
2006 Eylül'ünde Ankara Güniz sokaktaki evine röportaj yapmak üzere gittiğimde beni kapıda hoşgeldin Dilek diyerek karşıladı. Tüm röportaj boyunca da hep ismimle hitap etti. O zamana kadar onunla ilgili duyduğum kimsenin ismini unutmadığına dair söylemleri de böylelikle bizzat yaşayarak tecrübe etmiş oldum.
O gün kendisine hayata dair bir çok soru sordum, o ise her sorumu kendine has üslubu ile söylemek istediğini söyleyerek, siyasetçi kimliğini unutmadan yanıtladı. Kısacası ne söylemek istiyorsa onu söyledi bana. Röportajın her aşamasında, güçlü ve renkli kişiliğini hissettim ve çok etkilendim.
Vefatıyla Türk siyasi tarihinde bir devrin daha kapandığı bugün, yazdığım bu köşe yazısında onunla 9 yıl önce yaptığım bu röportajdan bazı bölümleri sizlerle paylaşmak ve onu siyasi kimliğinin dışında da sizin karşınıza getirerek anmak istiyorum.
Türk siyasi tarihine imza atan unutulmaz bir kişilik olarak onu her zaman hatırlayacağız. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun...
Her şeyin odağında “Önce İnsan” var
Geçtiğimiz günlerde 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i Ankara Güniz Sokak’taki çalışma ofisinde ziyaret ederek, Nergis Holding kurucularından rahmetli Şükrü Şankaya ile yıllara dayalı dostluğunu, günlük yaşamını, hobilerini, hayallerini kısaca insana dair her şeyi ve “Önce İnsan”ın onun hayatındaki anlamını konuştuk.
Yıllarca her gittiği yerde önüne kırmızı halılar serilerek karşılanan 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in Güniz Sokak’taki evine, bahçesindeki kırmızı halıdan geçerek girdik. Bizi üç katlı binanın en alt katında yer alan meşhur çalışma ofisinde kabul eden Cumhurbaşkanımız, ziyaretine gelen misafirler, katıldığı seminerler ve toplantılarla hala hayatın içinde olduğunun mesajını verdi
Yeşim Tekstil’in “Önce İnsan” anlayışına paralel olarak önem verdiği şeylerin başında kadınlar ve çocuklar geliyor. Bin 700 bayan çalışanıyla, 550 çocuğunun devam ettiği kreşiyle bu konuda diğer firmalardan çok farklı bir yapısı var. Sizin siyasi yaşamınızda kadınlar ve çocuklar nerede yer aldı?
Şimdi özellikle şunu söyleyeyim size. Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş yapan kadının toplum içinde yer almasıdır. Biliyorsunuz nüfusu Müslüman olan ülkelerde kadın toplum içinde yoktur. Kadının toplum içinde yer alması büyük Atatürk’ün dehasının eseridir. Türkiye’yi uygar yapan, çağdaş yapan da budur. Bugün kadın sadece fabrikada değil, sadece bir takım hizmetlerde değil hekimlikten, avukatlığa hakimliğe kadar her alanda görev yapıyor. Kadının bu haklara bir takım Batı ülkelerinden dahi önce kavuşmuş olması, Türkiye’nin gücünü katlamıştır. Biz, Türk kadınının başarıları ile övünüyoruz. Ben Anayasa Mahkemesi’ne kadın hakim tayin ettim. Şimdi o hakimlerden birisi Anayasa Mahkemesi’nin başkanıdır. Danıştay’a kadın hakim, üniversitelere kadın rektör tayin ettim. Bakın bugün okullar açılıyor. On beş milyon çocuk okula başlıyor. 650 bin öğretmenin yarısı kadındır. Türkiye tabii geliştikçe, zenginleştikçe kadın hakları meselesinde daha çok ileriye gitmek mecburiyetindedir. Daha çok eksiğimiz var. Ama atılan adım tutmuştur ve başarılıdır. Yani Türk kadınının, Türk erkeğiyle beraber eşit haklara sahip olarak toplum içinde yer almış olması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir simgesidir.
Çocuklara gelince, çocuklar ülkenin en büyük servetidir, en büyük varlığıdır. Türkiye’nin geleceğidir. Ve bütün gayretler çocuklar içindir, onlara daha iyi bir ülke hazırlamak içindir. Ve bugünkü nesiller gelecek nesillerin emanetçisidir. Yani ülke onlara aittir de emaneten bugünkü nesiller onlara hizmet etmektedir. Çocukların hepsinin eğitimden geçmesi ve eğitim nimetlerinden daha çok yararlanması bizim devletimizin birinci meselesi olmuştur. Onun içindir ki bugün hemen hemen ilkokula gidemeyen öğrencisi yoktur bu ülkenin. Kız, erkek şurada burada birtakım şeyler var ama yüzde yüze yakın okullaşmayı sağlayabilmiştir. Keza Türkiye’nin kimsesiz çocuklarına ve yoksul insanlarının çocuklarına daha çok bakması ve daha iyi bakması lazımdır. Çocuklar ve yaşlı insanlar bir toplumun en önemli konusudur. Herkes çocuk olacaktır, herkes yaşlı olacaktır. Ve kişi çocukken ve yaşlı iken, desteğe ve yardıma muhtaçtır. Onu esirgeyen toplum düşüktür. Her şey çocuklar için.
“Benim Türk halkına söyleyeceklerim var”
50 yılı geçen siyasi yaşamınız boyunca çok yoğundunuz. Bu yoğunluk şimdi nasıl?
Aynı yoğunlukta değil ama yine fevkalede meşgulum. Çok dolu, pek çok işle meşgulüm.
Bir gününüzü nasıl geçirirsiniz?
Ooo, benim misafirlerim olur, gelip gidenim olur. Benimle konuşmak için gazeteler gelir, televizyonlar gelir. Onlarla konuşurum. Ben üniversitelere, meslek kuruluşlarına gider, oralarda konuşmalar yaparım. Türkiye içinde gezerim. Türkiye dışına çıkarım. Pek çok işim var. Benim Türk halkına, Türk gençlerine söyleyeceklerim var, onları söylerim.
Hitap yeteneğinizin çok güçlü olduğunu biliyoruz. Bu yeteneğinizi geliştirmek için gençlik yıllarınızda herhangi bir eğitim aldınız mı?
Hayır ben aslında mühendisim. Mühendis olarak da çok konuşan bir insan değilim. Ancak siyasete girdiğiniz zaman siyaset konuşmayı gerektiriyor. Benim konuşmalarım zaten muayyen konuları inceleyen konuşmalardır. Bir defa sohbeti, muhabbeti severim. Yapımda o vardır.
Çalışma odanızdan da gördüğüm kadarıyla kitap sizin için çok önemli. Çok kitap okuduğunuzu biliyoruz. Daha çok ne tür kitaplar okursunuz? Roman okur musunuz?
Romanı gençliğimde çok okumuşumdur. Şimdi daha çok tarih, biyografi, siyasi olaylar, daha çok siyaset okuyorum.
Bugünlerde hangi kitabı okuyorsunuz?
Şu anda Napolyon’un hayatıyla ilgili çok güzel bir kitap okuyorum.
Yoğun görüşme programınız ve kitap okumanın dışında boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Televizyon seyrederim. Dizi seyrederim. Ama hepsini değil. Haber seyrederim. Her gün en az bir kanalda haber seyrederim. Açık oturumları seyrederim.
Müzikle aranız nasıl?
Müziğin her parçasını, her bölümünü severim. Klasik Batı müziğini severim. Klasik Türk musikisini severim. Halk musikisini severim.
Peki tatil yapar mısınız? En son ne zaman yaptınız?
Tatil yaptık. Yeni yaptık. Antalya’ya gittik. Tatil çok güzel bir şey, medeni insan için çok ihtiyaç. Herkese tatili tavsiye ederim.
Yemekle aranız nasıl? En çok hangi yemeği seversiniz?
Hiç yemek seçmem. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde çok güzel sofralar var. Her yerin kendine mahsus özel yemeği var. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde pek çok sofrada oldum. Hiç yemek seçmedim. Şimdi bir tanesini söylersem öbürleri gücenir.
Peki siz bugüne kadar hiç yemek yaptınız mı?
Hayır, yumurtayı bile kıramam. Hiç elimi sürmem.
57 yılı geçen bir süredir Nazmiye Hanım’la birliktesiniz. Sizin için evlilik ve aile ne ifade ediyor?
Aile, insanoğlunun sahip olduğu en önemli kurumdur. Bu bir ortaklıktır. Evvela sevgiye, onu takiben saygıya, fedakarlığa dayanır. Çimentosu odur. Bundan daha büyük bir kurum yoktur. Huzur ve mutluluğu yakalayabilmiş olmak ancak burada mümkündür.
Devletin en üst kademelerinde görev yaptınız. Küçük bir çocukken bu günleri hayal etmiş miydiniz?
Hayalle olmaz. Ne kadar hayal etsen, bazen hadiseler sizi hayal ettiğinizin tersine de götürür. Yani insanın bir çizgisi var. O çizginin genellikle nereye varacağını insan kendisi pek kestiremiyor. Bir şey olmak istiyorsunuz o da iyi vatandaş olmak, iyi insan olmak, iyi eğitilmiş olmak. Topluma, kendinize, ailenize yararlı olmak gibi bir takım hedefleriniz var. Bunlar için kendinizi yetiştirmiş oluyorsunuz. O sizi götürüyor bir yere.
Bugüne kadar gerçekleştirmek isteyip de gerçekleştiremediğiniz bir şey oldu mu?
Tabi tabii... Olmaz olur mu? Öyle bir iki tane değil, birçok oldu. Ama gerçekleştirdiklerim, gerçekleştiremediklerimden daha çoktur.